Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Biçer, İslam dininin hiçbir şekilde teröre izin vermediğini belirterek terörün dini istismar ettiğini ve bundan en çok Müslümanların zarar gördüğünü söyledi.
İslam dininin, bir insana zarar vermeyi kesinlikle yasakladığını ifade eden Prof. Dr. Biçer, “Terör, büyük bir şiddettir. Din, dil, ırk farkı olmaksızın insanlara zarar vermektedir. Rahmet Peygamberi aracılığı ile insanlığa sunulan bir din, hiçbir şekilde teröre ve şiddete izin vermez. Tabiata ve hayvanlara zarar vermeyi yasaklayan bir din, insana zarar vermeyi kesinlikle onaylamaz. Bunda kuşku yoktur. Bir ibadet olan kurban keserken bile hayvana eziyet edilmesini men eden İslamiyet, insana şiddeti yasaklar. ‘İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez’ diyen bir Peygamberin, insanlığa takdim ettiği bir dinin, şiddeti benimsemesi düşünülemez” şeklinde konuştu. İslam’da bulunan cihat kavramının istismar edildiğini dile getiren Biçer, “İslam dininde cihat vardır. Cihat, bir tür savunma anlamına geldiği gibi, hal diliyle İslam’ı yaşamak ve yansıtmak anlamı da taşımaktadır. Kal diliyle yani söylem ile İslam’ı anlatmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber bir savaştan zaferle dönerken, ‘Şimdi küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz’ şeklinde buyurmuştur” diye konuştu.
İslam ile terörün yan yana düşünülemeyeceğini belirten Biçer, “Ancak günümüzde popüler olan terör eylemlerini gerçekleştirenlerin büyük çoğunluğu Müslümandır. Dar alanda marjinal boyuttaki IŞİD, Boko Haram, Eş-Şebab ve El-Kaide gibi bazı İslami grupların terör eylemlerini gerçekleştirenler olması, İslam-terör bağlantısının kurulmasına neden olmaktadır. Burada biz Müslümanların ciddi anlamda bir öz eleştiri yapması gerekmektedir. ‘Karıncayı bile incitme’ emrine sahip olan bir dinin radikal ve marjinal de olsa bazı mensuplarının bu tür terör eylemlerine girişmelerinin nedeni sorgulanmalıdır” şeklinde konuştu. İslam adına terör üreten örgütlerin dini istismar ettiğini vurgulayan Biçer, “Bu tür oluşumlara ‘Dini istismar eden örgütler’ diyoruz. Gerçekleştirdikleri eylemlerinde, Kur’an ayetleri ve hadisler gibi dini dayanakları kullanmaktalar. Yerel baz da düşünen ve dar alanda İslami algıya sahip olan bazı Müslümanlar, almış oldukları dini öğretiler doğrultusunda hareket etmiş, kendi algısı ve öğretisinin gerektirdiği dini bir hayat ortamı arayışına girmiştir. Ancak bu örgüt mensupları, dayanak olarak kullandıkları ilgili ayet ve hadisleri, bağlamından kopararak okumuşlardır. Onların dini naslara yaklaşımı, dinin özüyle ve Hz. Peygamberin uygulamalarıyla bağdaşmamaktadır. O nedenle bu örgütlerin dini yaklaşımı, Müslümanların ezici çoğunluğu tarafından kabul görmemektedir” diye konuştu.
İslam adına terör eylemleri gerçekleştiren örgütlerin büyük çoğunluğunun, Selefi olarak tanımlanan dini bir algıya sahip olduğunu da kaydeden Biçer, “Öncesi itibarıyla İslam dünyasında ilk fitne hareketini başlatan Haricilik ve sonrasında Vehhabilik adıyla sistemleşen dini algının farklı bir tezahürü olan Yeni Selefilik anlayışıyla hareket eden bu grupların ortak özelliği, kendileri dışındakileri (Müslümanları) müşrik ve din dışı görmeleridir. Bu anlayışın yansıması ise, müşrik olarak tanımlanan kimselerin kanı, malı, canı ve ırzı koruma altında değildir. Burada karıştırılmaması gereken husus, Selef, Selef-i Salih ve Selefilik kavramlarının birbirinden farklı anlamlar içeriyor olmasıdır. Bu bağlamda günümüzdeki Yeni Selefilik hareketlerine, “Selefi olmayan Selefilik” denmektedir. Kendilerini Ehl-i sünnet olarak takdim eden bu kesimin, geleneksel Ehl-i sünnet ile bir bağlantısı söz konusu olamaz” diye konuştu.
Bu tür örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak Batı tarafından desteklendiğinin altını çizen Biçer, “Bunun sorumlusu, biz Müslümanlarız. Çünkü özellikle ve başta Türkiye olmak üzere, İslam dünyasının gelişmesi, demokratikleşmesi ve kalkınmasını istemeyen Batılı güçlere zemin hazırlamakta ve malzeme sunmaktayız” dedi. İslam adına terör üreten örgütlerin önüne, İslam’ın yaygınlaştırılması ile geçilebileceğini kaydeden Biçer, “Hz. Peygamberin anlattığı ve yaşadığı İslam’ın ve bu İslami algının tezahürü olan, bir mezhep üstü şeklinde tanımlanabilen Ehl-i sünnet çizgisinin, tüm Müslümanlar nezdinde yaygınlaştırılmasıyla bunun önüne geçebiliriz. Bunun yanında İslam dünyasındaki iktisadi ve siyasi oluşumun, gereği gibi kalkınması ve sistemleşmesi gerekmektedir. Buna bir tür demokrasi de denebilir. Batı, demokrasiyi kendi halkı için uygun bulurken, kendinden olmayanlara ‘haram’ nazarıyla bakmaktadır. Biz kendimize özgü sistemimizi oluşturmadığımız; iktisadi, siyasi ve kültürel yapımızı iyileştirmediğimiz ve şekillendirmediğimiz sürece, birilerinin yönlendirmesine hep açık olacağız” diye konuştu.
Batının çözüm önerileri ile kalıcı ve yapıcı bir sonuca ulaşılamayacağını belirten Prof. Dr. Biçer, “Burada bize düşen, sahip olduğumuz Türk-İslam değerleri ekseninde çözüm yolları bulmaktır. Zira bu konuda, bin yılı aşan bir birikimimiz mevcuttur. Batının çözüm önerileri bize kalıcı ve yapıcı bir sonuç çıkarmaz. Çünkü sorunu oluşturan ile soruna çözüm önerileri sunan aynı kesimdir” dedi. Dini istismar eden terörden en çok Müslümanların zarar gördüğünü vurgulayan Prof. Dr. Ramazan Biçer, Ortadoğu’da Şii hilali oluşturma çabaları da göz önüne alındığında, İslam dünyasında bir mezhep kavgası ve savaşı ihtimalinin, geleceğin en büyük tehlikesi olduğunu söyleyerek konuşmasına sonlandırdı.